23 Ekim 2010 Cumartesi

Otadoğu Gezisi (İran-Suriye-Lübnan-Ürdün) devam...

     Mola yerinde fiyatlar uçuk, tavuk döner 5 lira, çorba 4 lira ben çorba alıyorum tabi bir de bol ekmek. (ekmek bedava). Biraz ekmek kaldı onlarıda  çantaya attık yolluk niyetine.  Bur arada yanımızdaki eşyalardan bahsedeyim biraz. Ne kadar uzun yolculuk yaparsanız yapın yanınıza sadece bir sırt çantası alın. Biz de öyle yaptık, Ne de olsa gideceüimiz yerler ucuz diyerek yeni alır giyer atarız diye düşündük. Ne de olsa en ucuz şekilde bitirmeyi düşünüyoruz geziyi, zaman gelecek saatlerce yürümemiz gerekecek, ağır bir yükle tam bir sıkıntı olacaktı tabi.

    

      Uzun bir yol bizi bekliyor, dile kolay en az 30 saat var. İlerleyen saatlerde şoför radara yakalanıyor ve polis durduruyor 50-100 lira arası bi ceza kesti galiba. Gece yolculuğumuz başladı ışıklar sönüyor, tepe lambalarını yakıp kitap okumak istiyoruz ama nafile, çalışmıyorlar. Otobüste çok ilginç bir durum var, müzik sonuna kadar açık kimsede gık yok. Enterasan İran müzikleri çalıyor. Bi yandan da klip oyantıyorlar tv de. Kliplere bakıyorum bizimkilere çok benziyor. Bunları nasıl çekiyorlar İranda diye soruyorum muavine. İran dışında çekiyorlarmış, bir çoğunun da İranda konser vermesi de yasakmış ve konserlerini de Bahreyn, Arap emirlikleri gibi serbest ülkelerde veriyorlarmış.Çok rahatsız bir koltuktayım muavin koltuğu arkaya yaslanmıyor. İstersen arkada geç uyu diyor muavin, ben kabul etmedim adamın yerini işgal etmemek için. Muavin koltuğuna geçme sırası Ahmette. Ona da arkaya geçmeyi teklif ettiklerinde hemen kabul et diyorum.


  2. GÜN  
     
          Mola vereli 7 saat oldu daha ikinci molayı vermedik. Bunlar da mola kavramı yok anlaşılan Ve 9 saat. Yine açlık sıkıntısı başladı. İlk moladan aldığımız ekmekleri yiyoruz. Namazlar otobüste..





            Sonunda mola verdik.YUH! 9,5 saat. Hava aydınlanıyor yavaş yavaş saat sabahın 6 sı yer Erzurum. Hemen tuvaletlere koşuyoruz. Lokanta yazan bi yere girdik, derme çatma sade bir yer. Heralde fyatlar uygundur diye ümit ediyoruz. Tezgaha yaklaşıyoruz zeytin, peynir,tereyağı ve bal. Balın üzerinde sinekler geziyor. Fiyat inanılmaz tereyağ 4 lira, bal 5 lira. "Nası yani diye? soruyor Osman şaşırarak. "Kilo mu porsiyon mu?" Adam rahat tavırlarla porsiyon cevabını şaşkın suratlarımıza yapıştırıveriyor. Burdan bize ekmek yok diyerek başımız eğik ayrılıyoruz lokantatan. "Kedi uzanamadığı ciğere murdar der" misali başlıyoruz kendimizi avutmaya " peynir zaten kokuyodu...." falan. O ne? Market!!! Koşa koşa gidiyoruz çölde su görmüş bedeviler gibi. KAPALI. Neyse ki 10 dakika sonra açılıyor. Biz moğollar gibi saldırıyoruz. Fiyatlar uygun; çikolata, krem peynir, domates, 2 ekmek alarak çıkıyoruz. Çikolataları oracıkta bitiriyoruz.

            Mola uzadıkça uzuyor 45 dk oldu. Yani ne diyim bunların ayarı yok. Otobüsün motor kapağı açık anlayamadığımız bi durum var arızamıdır nedir bilmiyoruz. İlk molada tanıştığımız Ahmet abiyle sohbete başladık eniştesi Abbas abiyle tanışıyoruz. Bize var güçleriyle yardım etmee çalışıyorlar. Nereleri gezmemiz gerktiğini soruyoruz. Genel bilgiler veriyorlar. Verilen bu bilgilere göre rotamızı çiziyoruz. Yani sen irana git rota yok araştırma yok. Çok apar topar çıkmışız valla, olsun böylesi daha iyi oldu. full macera:) Şimdilik rotamız şu; önce tahran sonra Isfahan, Şiraz, Yezd ya da Kum sonra dönüşte Tebriz.

           Mola sonunda bitiyor. Bu arada Ahmeti yatması için gönderdikleri yerin çok rahat olmadığını öğreniyoruz. Meğer yatırmaya gönderdikleri yer arka koltukların arkasıymış, motor üstünde sıcak daracık bir yer.

              
                Açlık ve sıkıntıyla geçen onca saatten sonra İran sınırına varıyoruz, yolcularda bi değişiklik var, başları açık olan herkes örtünmüş. Kaprili olan adamlar bile normal pantolon giymişler, anlayacağınız daha İrana girmeden değişim başlıyor. Pasaport kontrolleri yapılıyor. Yolculardan bi tanei Türkiyeden gerirdiği eşyalrı bizim vasıtamızla sınırdan geçirmek istiyor, biz kabul etmiyoruz tabi. Ahmet ve Osmanın pasaportlarında Amerikan vizeleri var, kontrollerde zorluk çıkartabilirler diye korkuyoruz. Forumlarda hiç acımadan geri gönderebilirler diye okumuştum. Kontrol sırasındayız. Allahtan ben ve Ahmet rahatlıkla geçiyoruz. Osman da sorun çıkyor. Bilgisayar da kaydı  yokmuş. Büyük problem. 10 dakikalık endişeli bir bekleyişten sonra problem anlaşılıyor. Pasaport yeni değişmiş kayda girmmiş falan...
              
               İşte iran dayız. Para bozduracağız. Etrafta seyyar dövizciler var. 1 dolar 10000 riyal yani 1000 tümen. Paralarda tümen ibaresi geçmiiyor ama halk tümen diyor. Az bir miktar bozdurcaz 20dolar. Sınırı geçtikten sonra ben Ahmet abinin yanına oturuyorum, İran hakkında konuşuyoruz. Tebriz de galericilik yapıyormuş. Mollalardan bahsediyor sessizce, yönetim aslında tamamen mollalar elinde diyor. Yani seçim falan hikaye. Oda hoşnut değil molla rejiminden ama Ahmedinecadı seviyor.

               İrana girerken pek farklı bişey görmüyoruz tabelalar yine türkçe. Bazirgan yada Maku denilen yerde İlk İran molamızı veriyoruz. Tabi yine açız. İran daki ilk yemeğimizi yiyeceğiz. Lokantaya giriyoruz sağda yemek fişi veren bir adam salonun sonundan yemek alıyorsunuz.  Kısa bir riyal tümen karmaşasından sonra yemeklerimiz alabiliyoruz. Tavuklu pilav, kola, yoğurt 4000 tümen =4$ =6 lira. İran gibi ucuz bir yer için biraz pahalı geliyor bize. Mola yeri olduu için normal karşılıyoruz.
       

             Abbas abiyle de uzun uzun konuştuk. Emekli polis amiri. Türkiye de ne yaptıklarını soruyorum, sormaz olaydım. Kendisini Türkiye de karşılayacağını ve gezdireceğini söyleyen Türkiyeli bir arkadaşına güvenerek ailesiyle beraber 3 günlük tren yolculuğundan sonra istanbula gelmiş ve bir de nolsun; adam piyasada yok. Tren garında beklemişler saatlerce, sonra otel bulmuşlar 2 gnde orda kalmışlar gelmeyeceğini anlayınca İran a geri dönmüşler. " Ben onun evinde kalmayacaktım ki diyor. oteli de tutmuştum hem de beni o davet etmişti. Çok ayıp oldu" diyor üzülerek. Ben bile utandım valla. Başlarna böyle bir olay gelmesine rağmen evlerine davet ediyorlar bizi. Helal olsun! İran lının biri bize böyle bişey yapsa bırak evine davat etmeyi İranı toptan sileriz kafamızdan. Çok peşin hükümlü miletiz...

               Tebriz deyiz. saat 19.30 daha 8-9 saat var Tahran için. Yolcuların çoğu indi. Ahmet abiler burada inyor vedalaşıyoruz.













                Sıınırda eşyaları bize yamamaya çalışan gençle tanışıyoruz. Adı Hamid. Zencan da oturuyormuş (tahran la tebriz in arasında yeralan orta büyüklükte bir şehir) Anladığımız kadarıyla İzmir de Ege üniversitesinde okuyormuş. Zencan da inin sizi misafir edeyim diyor Isfahana Kuma  da beraber gideriz diyor azeri şivesiyle. Biz yine afallıyoruz. Sınırda takmadığımız, yardımı reddettiğimiz adam şimdi bizi evine davet ediyor. Öyle ısrar ediyor ki dayanamıyoruz ve zencan a yarım saat kala davetini kabul ediyoruz.

                 Saat gece 11 yi geçiyor Zencandayız. Otobanın ortasında duruyoruz. Hamit hemen bir taksi çevriyor. İran da taksiler acayip ucuz şehir içi 2000 tümen den fazla vermiyorsunz. 1-2 dolarla 10-15 dakika rahat gidiyorsuznuz. Zaten taksimetre diye bişey yok. Hamidin evine varıyoruz, saat 12 falan. Aile efradı bizi bahçede karşılıyor, Sanki başbakan gelmiş öyle bir hava var. Bahçeli bir ev, tuvalet dışarıda. Ev 2 odadan oluşuyor daha doğrusu 2 gemiş salon. Bu salonların arasında katlanabilir paneller var. Bizi oturttukları oda mutfakla bitişik, bizde amerikan mutfak dedikleri cinsten. Ailenin en yaşlısı teyze bahçede yaktığı ateşin dumanından üzerimize gezdiriyor, nazardan korunmak içinmiş. salonda hiç koltuk yok yere oturuyoruz. Başlıyoruz tanışmaya, Hamid haricinde aile efradının türkçesi pek iyi dğil. Abisi elektrik mühendisiymiş. Yeemek geliyor yine pilav. Zaten pilav ortadoğunun vazgeçilmezi. Yanında fasulyeli bol baharatlı sulu bir yemek var, tadı fena değil.

                  Karnımızı doyurduktan sonra sohbete devam ediyoruz. Anladığımız kadarıyla aile dindar. Namazlarımızı kıldıktan sonra duş alacağız, onlar duşa yummak diyorlar. Duştan sonra elbiselerimiz yıkayabildiğimiz kadar bahçede yıkıyoruz. Yarın zencanı gezeceğiz ordan tren ya da otobüsle kum şehrine geçeceğiz Tabi Hamid de bizimle. Acayip yorgunuz , yer yatakları hazırlanıyor ve yatıyoruz....

DEVAM EDECEK....





1 yorum:

  1. Böyle birşeye cesaret ettiğiniz için tebrikler gerçektende. insanın herşeyi bir kenara bırakıp bir sırt çantasıyla yollara düşmesi takdire şayan :)
    iyi şanslar :)

    YanıtlaSil