Yer : Mardin/Kızıltepe/Ğurs Bölgesi
Bu
yazımızda uzak diyarlara değil, belki de bir çoğumuzun fark etmediği çok
yakınımızdaki bir yere gidiyoruz. O kadar yakın ki taksi ile 20 dk da
oradasınız. Çöldeki vahaları andıran konumuyla Ğurs’a gidiyoruz.
Ğurs,
Kızıltepe’ye bağlı on iki köyden oluşan, dar, kabaca “V” şeklindeki bir
bölgenin adı. Kızıltepe merkezden hafta içi düzenli minibüsler ve her an uygun
bir ücrete binebileceğiniz taksilerle, ulaşım noktasında sıkıntısı olmayan bir
bölge. Beyazsu’dan daha güzel oluğu söylense de, kısa süreli konaklama
anlamında daha doğal bir bölge oluğu biliniyor.
Abbas Kılınç ve Ömer Kocaman hocamızla
beraber taksiyi tercih ediyor ve fotoğraf makinelerimizi kaptığımız gibi
düşüyoruz yollara. İnce uzun Kızıltepe-Mardin yolundan ilerlerken, baharın
renklerini görüyoruz her tarafta. Ancak bölgenin sarı, tozlu toprakları bu
hevesimizi kursağımızda bırakıyor. Kısa bir tırmanıştan ve bir sürü virajdan sonra
o inanılmaz manzarayla karşılaşıyoruz. Uzun, sarp bir vadi; aşağıda akan
nehirde güneşin parlak akisleri gözlerimizi okşuyor. Yamaçları yemyeşil, yola
sırtını vermiş küçük Karaman köyü karşılıyor bizi.
Hemen
taksiyi durduruyoruz. Ekipmanlarımızı ayarlayarak bu eski köye misafir
oluyoruz. Aşağılardan nehrin coşkulu sesi geliyor. Karşılaştığımız manzara
gerçekten çok ilginç.
Köyün büyük kısmı boşaltılmış, yıkık dökük, eski taş
evlerle dolu. Karşılaştığımız bir kaç köy sakini karanlık yakın tarihimizin
tozlu sayfalarını gösteriyor bizlere. Köyde bir kaç hane kalmış. Onlar da
gitmeyi düşünüyor yakında. Bu arada bölge insanı ilginçtir ki Arapça konuşabiliyor.
Karaman’dan
nehir yatağına iniyor ve yola koyuluyoruz. Karaman ve Alipaşa köyleri arasında
kalan yaklaşık iki kilometrelik hat görülmeye değer. Sağda solda teras şeklinde
ayrılmış tarlacıklarla karşılaşıyoruz. Hemen solumuzda Kızıltepe’nin
kuraklığının acısını çıkartırcasına akan nehir, sağımızda güneşin gün boyu
dövdüğü sarı, kırmızı, kahverengi kayalıklar. Büyük bir mağaraya rastlıyoruz.
İçine giriyor, keşfetmeye çalışıyoruz
eski coğrafya bilgilerimize başvurarak. Bir kaç siluet fotoğrafından
sonra gezimize devam ediyoruz.
Küçük bir kaç şelaleden sonra bölgenin en güzel
ve tarihi köyü olan Alipaşa’ya varıyoruz. Karaman siliniyor aklımızdan. Çok
daha büyük bir köy burası. Küçük bir okula ve alabalık çiftliğine sahip.
Kayaların üzerine yapılmış, minyatür bir Mardin görünümündeki köy içerisinde
şaşkınlıkla dolaşıyoruz. Masalımsı bir manzara...
Üç
büyük şelaleye sahip Alipaşa. En büyüğü
ve estetik olarak en güzelini görmeye gidiyoruz. Yol yordam sorduktan sonra,
sarı kır çiçekleriyle süslü küçük patikaları aşarak ilerliyoruz. Şirin
karecikler şeklinde ayrılmış tütün tarlaları gözümüze ilişiyor. Kulağımızda şelalenin
haşmetli gürlemesi. Yol ayrımına vardığımızda sol tarafa dönerek suyun sığ
olduğu yerleri aşıyor ve Allah'ın o muhteşem eseriyle karşılaşıyoruz .
Küçük
yeşil bir göle akan bembeyaz bir şelale. Yaklaşık altı metreden, etrafı siyah
kayaların ve yer yer yeşilliklerin kapladığı minik göle akan bu güzelliğe
hayran hayran bakıyoruz. Su buz gibi. Sağdan soldan akan küçük sular güneşin
yedi rengini ayırarak gök kuşakları oluşturuyor. Biz Kızıltepe’de miyiz diye
sormadan edemiyoruz kendimize.
Onlarca fotoğraf çektikten sonra yolculuğumuza
devam ediyoruz. Uzun bir tırmanıştan sonra manzara büyüleyici. Alipaşa ve Ğurs
vadisinin en güzel yerleri ayaklarımızın altında. Sarı, yıkık, taş evlerdeki
küçük siyah boş pencerelere dalıyor gözlerimiz.
İnsan bu güzellikleri nasıl
bırakır. Daha yukarılara çıktığımızda küçüklü büyüklü yeşil tepeler önümüzde
uzanıyor. Ufukta daha yüksekte top oynayan çocukları seyrediyoruz.
Güneşin
keskin yüzü yerini yumuşak dokunuşlara bırakıyor. Dönüş vakti geliyor.
Beklentilerimizin çok üstünde bir gezi yaptığımızı düşünüyoruz. Tekrar tekrar
gelerek, tüm vadiyi bitirmeyi diliyoruz. Bu görsel şöleni ardımızda bırakıyor
ve batan kızıl güneşin eşliğinde, Kızıltepe‘ye dönüyoruz. Bir daha ki gezi
yazımızda görüşmek ümidiyle.