Gezi Notları





HİNDİSTAN - NEPAL GEZİ GÜNLÜĞÜ


             Öncelikle yazdığım bu gezi günlüğünün içeriğinden bahsedeyim. Bu günlükte internetten copy paste yapılmış bilgiler yok. Arkadaşımla gezerken "o an" ne hissettiysem onları aktarmaya çalışacağım. Mekanlar ile ilgili ayrıntılı bilgiler için internetten küçük bir araştırma yapabilirsiniz. Ben sizi uzun tarih bilgileriyle boğmak istemiyorum. Aslında bu günlükle yapmak istediğim şey okuyucuya sadece gezidiğim yerleri anlatmak değil, bunun yanında kendi başına bu seyahate çıkanlar için küçük tüyolar vermek, masrafları ayrıntılarıyla anlatmak ve hayal kırıklığına uğramamaları için herşeyi tüm açıklığıyla ortaya sermek. Özellikle son söylediğim nokta çok önemli. Koca bir ülkeyi sadece gezi kitaplarından ASLA öğrenemezsiniz. Gezi kitapları sadece öne çıkan ve turistik değeri olan şeylerden bahsediyor. Olumsuz yanlar biraz geri planda kalıyor. Ben bunun aksine görüneni, hissedileni aktarmaya çalışacağım. Umarım bu günlük de önceki Ortadoğu günlüğü gibi yarım kalmaz.

Gezi Öncesi

17.06.2011

          Askerliği bitirdik, atamamız oldu, fazla kilolarımızı da attık, kısacası 2011 yılı benim için inanılmaz verimliydi. Şimdi bu güzel seneyi başka bir hayalle taçlandırma vakti geldi. Hindistan ve Nepal e gidiyoruz; yurtdışına ilk çıkışımdan beri çok istediğim renklerin ülkesi Hindistan'a ve Himalayaların, Everestin ve nazik asyalıların diyarı Nepal'e...

          İnanılmaz hızlı bir ay geçirdim, terhis, okul kayıt, eve yerleş, okula yeni iş ortamına alış, izin al, rapor al, vize uçak bileti pasaport vsss...Hepsi bir ayda oldu. Hindistan-Nepal vizesini bile aynı günde başvurdum aynı gün aldım. O derece yani. Önce biraz vizelerden bahsedeyim Hindisdan vizesi bir günde alınabiliyor. İnternette dolaşan bi dolu belgeye bakmayın. 2 foto, öğrenci belgesi, -öğrenci değilsen bişeye gerek yok- 40 dolar (tek giriş için) kimlik, pasaport fotokopisi. Sabah başvuru, öğleden sonra vizeniz elinizde. nepal vizesi daha kolay. İsterseniz nepalde de alabilrisiniz. Ben uğraşmayayım burdan alayım derseniz 30 dolar, 2 foto, fotokopiler falan ve vize 10 dakikada elinizde.

          Uçak biletine gelince, hiçbaşka yere sormayın internetten www.airarabia.com sitesinden Sharjah (Dubai e yakın bir şehir) aktarmalı Asya da birçok noktaya tarifeli ve ucuza uçabilirsiniz hem de Sabiha Gökçenden. Örneğin; Biz direkt Kathmandu ya (Sabiha Gökçen kalkışlı Sharjah aktarmalı toplam 8 saat -aktarma dahil-) 180 euro ya aldık. Rezervasyon çıktısıyla check in e gider biletiniz alırsınız. Tavsiyem siz de bu havayolunu tercih edin. Bunun haricinde bulabildiğim en ucuz bilet 350 eurodan başlıyordu.

         

1. GÜN

               Aslında planımız, İstanbuldan Hindistan'a karayoluyla gitmekti ancak gerek yaklaşan ramazan gerekse Pakistanda Bin Ladinin öldrülmesi ve akabinde çıkan olaylar bizi bundan vazgeçirdi. Uçakla Kathmandu ile başlayacağız gezimize.

Uçağımız airarabia dan. Airbus A bilmemkaç. İnternetten aldığımız çıktılarla check in yaptırıp biletimizi alıyoruz daha 5 saatimiz var, uçak 1.10 da. Ayrıntıları geçiyorum uçak fazla büyük değil ve yarısı boş hemen uyuyoruz tabi. 3,5 saat sonra Birleşik Arap Emirliklerine bağlı Sharjah Havalimanındayız. Kathmandu aktarmasına biraz geç kalmışız. Kısa boylu artist bi adam bizi kaptığı gibi uçağımıza götürüyor. Şaşırıyoruz tabi. Sonradan anlıyoruz ki Sharjah ın adeti böyleymiş.Uçağa geç kalan yolculara sadece anons yapılmıyor. Bu yolcuları köşe bucak arayan görevliler var, onlar sizi tuttuğu gibi uçağa götürüyor. Uçak öncekine göre daha kalabalık ve yolcuların hepsi Nepalli. Tek Türk biz varız. Ve take offf...

Öğleye doğru Nepalin 4 milyonluk başkenti Kathmandudayız. Nepal saati bizden 2 saat 45 daha ilerde. 70 Nepal rupisi 1 dolara karşılık geliyor. Uçağın kare camından aşağı baktığımızda Nepal in olağanüstü doğasıyla karşılaşıyoruz. Merdiven şeklinde prinç tarlaları, yemyeşil tepeceikler, ufukta karla kaplı himalayalar. Bir heyecan sarıyor bizi. 15 dk sonra da iniyoruz. Hava yağmurlu. Hava alanı tuvaleti inanılmaz pis. Kathmandu pek iyi karşılamadı bizi.
Hava alanından çıktığımızda tüm Kathmandu da hissedeceğimiz o ilginç baharat kokusu ile karşılaşıyoruz. İşte yurtdışı gezilerinin en sıradışı, en stresli saatleri. Yeni bir şehir, herkes yabancı, kazıklanma korkusu, nerdeyiz biz sorusu vs. Allahtan ki couchsurfing den tanıştığımız bir arkadaşımız var. Hemen onu arayacağız. Zar zor ( yaklaşık 1 saat sürüyor) bir telefon buluyoruz. Hemen tuşluyoruz. İshu nun ingilizce pek iyi değil (sanki bizimki çok iyi) anlaşmakta zorluk çekiyoruz. Sonunda bir taksiyle anlaşarak (300 rupi ve yaklaşık yarım saat) evine yakın bir yere gelmemiz gerektiği konusunda anlaşıyoruz. Taksiciye dert anlatmak ayrı bir çaba gerektiyor tabi. Etrafımız sarılıyor. Hotel komisyoncuları, hepsi kendi oteline götürmek istiyor. Bu insan dalgasını aşarak taksimize biniyoruz
. Hemen ilk Kathmandu yorumları, çok fazla yüksek bina yok 2-3 katlı kırık dökük evler, yollar çamur içerisinde. Ancak herkesin yüzü gülüyor. Küçük bir otelin önünde duruyoruz. İshu bizi karşılıyor ve evine gidiyoruz.
Ev 2 odadan ibaret ve bizim gibi couchsurf den gelen bir de Fransız var. 2 haftadır Kathmandu daymış ve dizlerine yaptırdığı 2 büyük haç dövmesinin iyileşmesini bekliyormuş. İshu utangaç bir kız ailesi tatildeymiş ve erkek kardeşiyle beraber yaşıyormuş. Çay ikram ediliyor. Çaylar bildiğimiz çaylardan biraz farklı sütlü çay. Fena değil ancak keçi sütünden yapılmış olacak ki kokusu pek iyi değil. Bir kaç saat muhabbetten sonra evin terasına çıkyoruz. Manzara müthiş,
Kathmandu ayaklarımızın altında.

Akşama doğru nerede yemek yiyebileceğimizi soruyor ve bizi uygun bir yere götürmesini rica ediyoruz.

Kathmandu nun en canlı merkezi olan dar Tamil sokaklarında ilerliyoruz. Yüzlerce otel, seyahat acenteleri ve kalabalık içerisinden geçerek küçük bir lokantaya giriyoruz. Menü geliyor, o da nesi? Menü tam 12 sayfa ve hiçbir yemeği bilmyoruz. İshudan yardım istediğimizde Chowmin denilen çin yemeklerinden ısmarlamamızı söylüyor. Ve yemekler geliyor. Chowmin bildiğimiz makarna ya benziyor ancak sebzeli ve bol baharatlı cinsinden yanında yine baharatlı sarı renkli bir sos var. Hoşumuza gidiyor.
Çok cüzi bir hesapla lokantadan çıkıyoruz.

Eve döndğümüzde yorgunluk çöküyor ve hemen odamıza geçiyoruz. Yarın asıl kathmandu gezimiz başlayacak.

NOT (NE YAZIK Kİ FAZLA FOTOĞRAF YÜKLEYEMEDİM, ÇÜNKÜ HAFIZA KARTIMIZ BOZUKMUŞ İLK GÜN SONUNDA ANLADIK.)

 


DEVAM EDECEK....










İRAN, SURİYE, LÜBNAN, ÜRDÜN GEZİSİ
 
 24 Ağustos 2010

      On, on beş günlük bir bocalamadan sonra sonunda 3 kişi yola çıktık(Ahmet, Osman ve Ben). Planlar o kadar değişti ki, daha başlamadan yorulduk. Önce planda karayoluyla Hindistan vardı; konaklanacak yerler, süre, para (sadece kağıt üstünde) ayarlanmıştı. Fakat maaleysef öyle umulmadık sorunlar çıktı ki, planlar çok farklı bir şekle döndü. Önce Hindistana uçakla git gel yapmayı düşündük sonra Hindistanı iptal ettik. Daha sonra Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır planı yaptık. Ama Mısır 500 lira ekstra bir yük getireceğinden onu da iptal ettik. Son plan şöyle oldu; önce karayolu ile İran, daha sonra Suriye, lübnan ve Ürdün. Plana göre gezi 15-20 gün sürecek, Ramazan başı Türkiye ye dönmeyi düşünüyoruz. Hayırlısı...

1. GÜN

      Dün bir abimizin dostunun bize tahran otobüsü konusunda yardım edeceğini söylemesi sonucu otobüse bininceye kadar akla karayı seçtik. Bize bi güzellik yapacaklarmış. 14.00 da laleliden kalkacak otobüsümüze bindik. Otobüs scania marka, eski bişeye benziyo tahran tur a ait. 30 dolar gibi komik bir ücreti var.





Yolculuğumuz normal şartlarda 36 saat ama sınır geçişi falan 45 saati bulabilirmiş. Biraz otobüsün iç atmosferinden bahsedelim, yolcuların çoğu (şoför ve muavin dahil) iranlı, bi kaç tane de şaşkın fransız turist var. Türkiye de ki otobüs firmaları oldukça lüksmüş bunu iyice anladık. Neyse bunlara ilerde bahsedeceğiz.İlk problem otobüste bir kişi fazla.. Tabi herkes biletini önceden almış, biz bize yapılan güzellikle geldiğimizden olacak ki beni muavin koltuğuna aldılar. Ve yola çıkıyoruz, muavinlerden birinin adı Adil, tanıştık sıcak bi adam. Yolculuğun daha ilk saatlerinde üzerine çay dökerek elemanı birazda ben ısıttım.
     

       Otobüste ikram hizmeti diye bişey yok, suyu bile kalkıp kendiniz alıyorsunuz self servis yani:) Öyle muavin üniforması, resmiyet  falan beklemeyin, her şey doğal kendi halinde. Planda olan yiyecek stoğumuzu da yapamadığımızdan açlık başlıyor. Ben arkadaşlardan biraz daha rahatım, muavinlerin bisküvi ve çaylarndan otlanıyorum, bazen salatalık geliyor sonra kayısı daha sonra hurma. Ama hepsi birer tane ( salatalık yarımdı). 6 saat geçiyor ve hala mola yok. Adil bizim misafir olduğumuzu bize güzellik yapacaklarını söylüyor. Tabi biz merak ediyoruz acaba ne diye.Ücrette bi güzellik yoktu aynen aldılar. oturacak yer konusunda da bişey yok.
     Ahmetle Osman Tebriz li bir abiyle tanışmışlar. İlk mola yerinde (6 saat 45 dak sonra) beni de tanıştırdılar.Tebrize mutlaka  uğramamızı ve onu aramamızı söyleyerek kartını verdi Tebrize vardığımızda arayacağız.

    Otadoğu Gezisi (İran-Suriye-Lübnan-Ürdün) devam...

            Mola yerinde fiyatlar uçuk, tavuk döner 5 lira, çorba 4 lira ben çorba alıyorum tabi bir de bol ekmek. (ekmek bedava). Biraz ekmek kaldı onlarıda  çantaya attık yolluk niyetine.  Bur arada yanımızdaki eşyalardan bahsedeyim biraz. Ne kadar uzun yolculuk yaparsanız yapın yanınıza sadece bir sırt çantası alın. Biz de öyle yaptık, Ne de olsa gideceüimiz yerler ucuz diyerek yeni alır giyer atarız diye düşündük. Ne de olsa en ucuz şekilde bitirmeyi düşünüyoruz geziyi, zaman gelecek saatlerce yürümemiz gerekecek, ağır bir yükle tam bir sıkıntı olacaktı tabi.

    

      Uzun bir yol bizi bekliyor, dile kolay en az 30 saat var. İlerleyen saatlerde şoför radara yakalanıyor ve polis durduruyor 50-100 lira arası bi ceza kesti galiba. Gece yolculuğumuz başladı ışıklar sönüyor, tepe lambalarını yakıp kitap okumak istiyoruz ama nafile, çalışmıyorlar. Otobüste çok ilginç bir durum var, müzik sonuna kadar açık kimsede gık yok. Enterasan İran müzikleri çalıyor. Bi yandan da klip oyantıyorlar tv de. Kliplere bakıyorum bizimkilere çok benziyor. Bunları nasıl çekiyorlar İranda diye soruyorum muavine. İran dışında çekiyorlarmış, bir çoğunun da İranda konser vermesi de yasakmış ve konserlerini de Bahreyn, Arap emirlikleri gibi serbest ülkelerde veriyorlarmış.Çok rahatsız bir koltuktayım muavin koltuğu arkaya yaslanmıyor. İstersen arkada geç uyu diyor muavin, ben kabul etmedim adamın yerini işgal etmemek için. Muavin koltuğuna geçme sırası Ahmette. Ona da arkaya geçmeyi teklif ettiklerinde hemen kabul et diyorum.

2.GÜN  
     
          Mola vereli 7 saat oldu daha ikinci molayı vermedik. Bunlar da mola kavramı yok anlaşılan Ve 9 saat. Yine açlık sıkıntısı başladı. İlk moladan aldığımız ekmekleri yiyoruz. Namazlar otobüste..





            Sonunda mola verdik.YUH! 9,5 saat. Hava aydınlanıyor yavaş yavaş saat sabahın 6 sı yer Erzurum. Hemen tuvaletlere koşuyoruz. Lokanta yazan bi yere girdik, derme çatma sade bir yer. Heralde fyatlar uygundur diye ümit ediyoruz. Tezgaha yaklaşıyoruz zeytin, peynir,tereyağı ve bal. Balın üzerinde sinekler geziyor. Fiyat inanılmaz tereyağ 4 lira, bal 5 lira. "Nası yani diye? soruyor Osman şaşırarak. "Kilo mu porsiyon mu?" Adam rahat tavırlarla porsiyon cevabını şaşkın suratlarımıza yapıştırıveriyor. Burdan bize ekmek yok diyerek başımız eğik ayrılıyoruz lokantatan. "Kedi uzanamadığı ciğere murdar der" misali başlıyoruz kendimizi avutmaya " peynir zaten kokuyodu...." falan. O ne? Market!!! Koşa koşa gidiyoruz çölde su görmüş bedeviler gibi. KAPALI. Neyse ki 10 dakika sonra açılıyor. Biz moğollar gibi saldırıyoruz. Fiyatlar uygun; çikolata, krem peynir, domates, 2 ekmek alarak çıkıyoruz. Çikolataları oracıkta bitiriyoruz.

            Mola uzadıkça uzuyor 45 dk oldu. Yani ne diyim bunların ayarı yok. Otobüsün motor kapağı açık anlayamadığımız bi durum var arızamıdır nedir bilmiyoruz. İlk molada tanıştığımız Ahmet abiyle sohbete başladık eniştesi Abbas abiyle tanışıyoruz. Bize var güçleriyle yardım etmee çalışıyorlar. Nereleri gezmemiz gerktiğini soruyoruz. Genel bilgiler veriyorlar. Verilen bu bilgilere göre rotamızı çiziyoruz. Yani sen irana git rota yok araştırma yok. Çok apar topar çıkmışız valla, olsun böylesi daha iyi oldu. full macera:) Şimdilik rotamız şu; önce tahran sonra Isfahan, Şiraz, Yezd ya da Kum sonra dönüşte Tebriz.

           Mola sonunda bitiyor. Bu arada Ahmeti yatması için gönderdikleri yerin çok rahat olmadığını öğreniyoruz. Meğer yatırmaya gönderdikleri yer arka koltukların arkasıymış, motor üstünde sıcak daracık bir yer.

              
                Açlık ve sıkıntıyla geçen onca saatten sonra İran sınırına varıyoruz, yolcularda bi değişiklik var, başları açık olan herkes örtünmüş. Kaprili olan adamlar bile normal pantolon giymişler, anlayacağınız daha İrana girmeden değişim başlıyor. Pasaport kontrolleri yapılıyor. Yolculardan bi tanei Türkiyeden gerirdiği eşyalrı bizim vasıtamızla sınırdan geçirmek istiyor, biz kabul etmiyoruz tabi. Ahmet ve Osmanın pasaportlarında Amerikan vizeleri var, kontrollerde zorluk çıkartabilirler diye korkuyoruz. Forumlarda hiç acımadan geri gönderebilirler diye okumuştum. Kontrol sırasındayız. Allahtan ben ve Ahmet rahatlıkla geçiyoruz. Osman da sorun çıkyor. Bilgisayar da kaydı  yokmuş. Büyük problem. 10 dakikalık endişeli bir bekleyişten sonra problem anlaşılıyor. Pasaport yeni değişmiş kayda girmmiş falan...
              
               İşte iran dayız. Para bozduracağız. Etrafta seyyar dövizciler var. 1 dolar 10000 riyal yani 1000 tümen. Paralarda tümen ibaresi geçmiiyor ama halk tümen diyor. Az bir miktar bozdurcaz 20dolar. Sınırı geçtikten sonra ben Ahmet abinin yanına oturuyorum, İran hakkında konuşuyoruz. Tebriz de galericilik yapıyormuş. Mollalardan bahsediyor sessizce, yönetim aslında tamamen mollalar elinde diyor. Yani seçim falan hikaye. Oda hoşnut değil molla rejiminden ama Ahmedinecadı seviyor.

               İrana girerken pek farklı bişey görmüyoruz tabelalar yine türkçe. Bazirgan yada Maku denilen yerde İlk İran molamızı veriyoruz. Tabi yine açız. İran daki ilk yemeğimizi yiyeceğiz. Lokantaya giriyoruz sağda yemek fişi veren bir adam salonun sonundan yemek alıyorsunuz.  Kısa bir riyal tümen karmaşasından sonra yemeklerimiz alabiliyoruz. Tavuklu pilav, kola, yoğurt 4000 tümen =4$ =6 lira. İran gibi ucuz bir yer için biraz pahalı geliyor bize. Mola yeri olduu için normal karşılıyoruz.
       

             Abbas abiyle de uzun uzun konuştuk. Emekli polis amiri. Türkiye de ne yaptıklarını soruyorum, sormaz olaydım. Kendisini Türkiye de karşılayacağını ve gezdireceğini söyleyen Türkiyeli bir arkadaşına güvenerek ailesiyle beraber 3 günlük tren yolculuğundan sonra istanbula gelmiş ve bir de nolsun; adam piyasada yok. Tren garında beklemişler saatlerce, sonra otel bulmuşlar 2 gnde orda kalmışlar gelmeyeceğini anlayınca İran a geri dönmüşler. " Ben onun evinde kalmayacaktım ki diyor. oteli de tutmuştum hem de beni o davet etmişti. Çok ayıp oldu" diyor üzülerek. Ben bile utandım valla. Başlarna böyle bir olay gelmesine rağmen evlerine davet ediyorlar bizi. Helal olsun! İran lının biri bize böyle bişey yapsa bırak evine davat etmeyi İranı toptan sileriz kafamızdan. Çok peşin hükümlü miletiz...

               Tebriz deyiz. saat 19.30 daha 8-9 saat var Tahran için. Yolcuların çoğu indi. Ahmet abiler burada inyor vedalaşıyoruz.













                Sıınırda eşyaları bize yamamaya çalışan gençle tanışıyoruz. Adı Hamid. Zencan da oturuyormuş (tahran la tebriz in arasında yeralan orta büyüklükte bir şehir) Anladığımız kadarıyla İzmir de Ege üniversitesinde okuyormuş. Zencan da inin sizi misafir edeyim diyor Isfahana Kuma  da beraber gideriz diyor azeri şivesiyle. Biz yine afallıyoruz. Sınırda takmadığımız, yardımı reddettiğimiz adam şimdi bizi evine davet ediyor. Öyle ısrar ediyor ki dayanamıyoruz ve zencan a yarım saat kala davetini kabul ediyoruz.

                 Saat gece 11 yi geçiyor Zencandayız. Otobanın ortasında duruyoruz. Hamit hemen bir taksi çevriyor. İran da taksiler acayip ucuz şehir içi 2000 tümen den fazla vermiyorsunz. 1-2 dolarla 10-15 dakika rahat gidiyorsuznuz. Zaten taksimetre diye bişey yok. Hamidin evine varıyoruz, saat 12 falan. Aile efradı bizi bahçede karşılıyor, Sanki başbakan gelmiş öyle bir hava var. Bahçeli bir ev, tuvalet dışarıda. Ev 2 odadan oluşuyor daha doğrusu 2 gemiş salon. Bu salonların arasında katlanabilir paneller var. Bizi oturttukları oda mutfakla bitişik, bizde amerikan mutfak dedikleri cinsten. Ailenin en yaşlısı teyze bahçede yaktığı ateşin dumanından üzerimize gezdiriyor, nazardan korunmak içinmiş. salonda hiç koltuk yok yere oturuyoruz. Başlıyoruz tanışmaya, Hamid haricinde aile efradının türkçesi pek iyi dğil. Abisi elektrik mühendisiymiş. Yeemek geliyor yine pilav. Zaten pilav ortadoğunun vazgeçilmezi. Yanında fasulyeli bol baharatlı sulu bir yemek var, tadı fena değil.

                  Karnımızı doyurduktan sonra sohbete devam ediyoruz. Anladığımız kadarıyla aile dindar. Namazlarımızı kıldıktan sonra duş alacağız, onlar duşa yummak diyorlar. Duştan sonra elbiselerimiz yıkayabildiğimiz kadar bahçede yıkıyoruz. Yarın zencanı gezeceğiz ordan tren ya da otobüsle kum şehrine geçeceğiz Tabi Hamid de bizimle. Acayip yorgunuz , yer yatakları hazırlanıyor ve yatıyoruz....

DEVAM EDECEK....